Umut Hayatın Neresinde?

By Seda

gündelik, hayat, umut

Seni sana emanet ettim umut. Böyle çok daha iyiyim. Ne sensizim, ne senin peşinde per perişan… Biliyorum ya; varsın bir yerlerde, gerisi mühim değil benim için artık. “Büyü, büyü… Nereye kadar? diyordum. Hayret! Bak bir arpa boyu daha yol yürüdüm.


 
Öncesi için, şimdi pişmanım. Boşuna “İlle de umut!” diye tutturmuşum. İlle de ‘bir şeylere tutunmak’ lazımdır deyip durmuşum. Epey bir zaman direndim aslında. “Yıkılmadım” derim ya hep! Her sendelediğimde, her düştüğümde, paşa paşa yeniden ayağa kalktım elbette. Ama bunu yaparken tutunduğum şey bulduğum yeni bir umuttu. Bulduğum bu yeni ışığın peşinden gittim ben.
 
Çalıştım. Çabaladım. Gayret ettim. “Bunların arasında bir fark yok ki!” demeyin. Ben de biliyorum; her seferinde aynı yemeği pişirip pişirip önüme serdiğimi! Yerlerde sürünürken, moralin sıfırın altına inmişken, üşenmeyip bir de umut aramışım. Ne tuhaf bir yol!
 
O yüzden diyorum işte; ayakta kalmanın umutla alakası yok! Zaten kalkacaksın! Kalkmalısın! Kalk!
 
Senaryolar kurarak gerçek hayatta sağlam durulmuyor. Sen gidiş yolunu ne kadar planlarsan planla, hayat zaten kendi kurgusunu oynatıyor sana. Bulduğun umutları bir bir siliyor veya en azından değiştiriyor. Yolun ortasında durup da arkana baktığında “Neye niyet, neye kısmet!” diyorsun sürekli. Resmen komedi. Vakit de geçiyor boş yere. Oysa en kıymetlisi o!
 
O yüzden diyorum işte; sen umudunu koru yine ama, asıl tutunman gereken şeyin yine kendine inancın olduğunu bil.
 
Zaman zaten sen istesen de, istemesen de geçecek. Kendi düzenini alacak tüm parçalar.
Senin parçaların da yeniden birleşecek. Kimi yerden daha sağlam oturacak, kimisi eğreti duracak. Yap-boz gibi… Hayatın amacı da bu bence. Yeniden yapılanma işinde ustalık kazanmak. Ustalaştıkça, daha pratik hallediyorsun meseleleri. Daha ilk bakışta hangi parçanın, nereye daha iyi uyduğunu görüyorsun. Önceleri yanlış yerleştirdiğin sebepleri, hünerle değiştiriyorsun, anlamlandırıyorsun artık nedenleri ve kendini çok daha iyi bir şekilde düzenliyorsun.
 
O yüzden derler işte; kimseyi değiştiremezsin. Değiştirebileceğin bir tek kendinsin.
 
İster umut, ister umutsuzluk. İster para, ister parasızlık. İster iş, ister işsizlik. İster sevgi, ister sevgisizlik… Bunlar gibi onlarca kelimeyi sıralamak mümkün. Hayat bir kombinasyon, bir bileşke ise eğer; ve yaşamaksa amaç en güzelinden, en mutlusundan bir ömür, o halde en az binlerce kez değişeceksin. Eğilip büküleceksinn, kırılacaksın, yeniden doğacaksın belki de. Ve bütün bunları sen kendin yapacaksın.
 
Etrafındakilerin bu kombinasyonda ne kadar yer alacağını belirleyecek olan kişi bir tek sensin.
 
Hayatında olmasını istediklerin olacak arkadaş. İstemediklerin olmayacak. Mecburcuysan da “Vah!”, “Tüh!” yok! İstemediğin insanlarla da pek ala birlikte oynayacaksın hayat oyununu. İtiraza gerek yok! Ama unutma! [highlight]İstemeyip de birlikte yaşamak zorunda olduğun kişilerin, senin kendi iç dünyanda yaratacağı tahribat ancak senin izin verdiğin ölçüdedir. Ruhunu kimseye çiğnetme![/highlight]
 
Örnek vereyim yine. Diyelim ki; iş arkadaşın veya müdürün, patronun, günlerini cehenneme çeviriyor. Eğer akşam eve geldiğinde, o da seninle birlikte içeri giriyorsa, bu; senin hatandır. İşini işte bırakmayı başaracaksın. Ancak sen ruhunu ele geçirmelerine izin veriyorsan, onlar da gününü beter ettikleri gibi; geceni de talan eder! Sana özel olması gereken ve sana gerçekten güç verecek, iyi gelecek olan iş dışı diğer tüm zamanlarını koruyacaksın onlardan. Bu en zararsız örnek. Daha birçok “bize uymayan” kişiye maruz kalırız hepimiz ama çözüm aynıdır. İzin verme!.
 
Bu senin görevin. Başaramıyorsan da bu; yine senin hatan. Meseleyi çöz bak; ne kadar rahat edeceksin.

About the author

Seda düşünmeyi, üretmeyi ve paylaşmayı sever. Mutlu olmak için çalışır. Hayatı ve kendini sorgular. “Neden?”ler kadar, “Nasıl”lar peşindedir. “An”ları yakalamak ve yaşamak gerektiğine inanır.

{"email":"Email address invalid","url":"Website address invalid","required":"Required field missing"}