Psikolojik Terapi nedir? Gerçekten işe yarar mı? İnsanlar birçok farklı nedenden dolayı terapiye ihtiyaç duyar. Bazen insanların bir terapistle konuşma ihtiyacı, sırf kendi kişisel gelişimleriyle ilgili bile olabilir. İlla bir sorun yaşanması gerekmez. Diğer yandan, terapiye olan yoğun talep depresyon, anksiyete, panik atak, üzüntü ve yas tutma, özel ilişkiler ve benzeri başlıklar altında toplanabilecek, insanlığa dair temel sorunların hayat kalitesini ciddi düzeyde etkilemesiyle doğmaktadır. Bütün bu sıkıntıların üzerinden özet mahiyetinde geçmek istiyorum.
Depresyonun tanımını yapmak gerekirse; genelde derinlerden gelen güçlü bir üzüntü hissi barındıran, kendini kızgınlık ve kolay sinirlenme şeklinde saklı bir biçimde belli edebilen duygu halidir. Diğer karakteristik özellikleri arasında yeme bozuklukları, uyku düzensizliği, halsizlik, her zaman yapılan günlük aktivitelere karşı ilgisizlik, ümitsizlik ve ölüm ya da intihar hissi yer almaktadır. Kimi zaman, depresyonun belirtileri kronik ağrı, mide rahatsızlıkları veya bitkinlik şeklinde fiziksel sağlığımızı etkileyen semptomlar şeklinde de görülmektedir.
Anksiyete’de ise durum şu şekildedir: Sürekli kıpır kıpır olunur, endişe veya korku ile ortaya çıkan çalkantılı bir ruh hali söz konusudur. Kişi huzursuz ve kararsızdır. Anksiyetesi olan insanlar genelde sabit durmakta, düşünmekte ve konsantre olmakta güçlük çektiklerini, bir işe odaklanamadıklarını veya işi tamamlayamadıklarını belirtmektedir. Anksiyete bir çeşit korkmaktan korkma halidir. Panik atak ise aşırı anksiyete durumu olup, kişi ciddi tıbbi bir acil müdahale gerektirecek sağlık sorunu yaşadığından endişe eder. Göğüs ağrısı, nefes alma güçlüğü, kalp çarpıntısı ve benzeri şikayetlerle, sıklıkla hastahanelerin acil servislerine müracaat edilir.
Üzüntü ve yas tutma herhangi bir kayıp yaşandığında hissedilen, son derece normal tepkilerdir. Bir yakının vefatı, beklenen bir ölüm, uzuv ya da organ kaybı, işsizlik veya özel ilişkinin sona ermesi gibi birçok kayıp sırasında, çeşitli düzeylerde üzüntü ve yas tutma belirtileri gösterilebilir. Bu tepkilere korku, üzüntü, acı çekme, kızgınlık, rahatlama veya suçluluk gibi hisler de dahildir. Bu hislerin aşılması gerektiğine dair çevreden gelen tepkiler neticesinde kişi genellikle ya içine atar, ya da duygularını saklama yoluna gitmektedir.
İlişkiye dair problemlerde büyük payı evlilikle ilgili sıkıntıları olan kişiler oluşturuyor çünkü sanırım en zor ilişki türü, evlilik kurumunu yürüten çiftlerin arasındaki ilişkidir ve neredeyse her evli çift, bu kurumu yürütmekte gerçekten zorlanıyordur. Bir ikinci zorlayıcı ilişki ise çocuklarla ebeveynler arasındaki ilişki olsa gerek. İş arkadaşlarıyla olan ilişkiler, eşin anne ve babasıyla olan ilişkiler de aynı şekilde sıkıntı veriyor olabilir. İletişim kurarken uygulanabilecek bazı incelikler, fedakarlık, disiplin, saygı, güven ve benzeri çabalar bu tür durumlarda hayat kurtarıcı nitelik taşıyabilir. Ayrıca öz benlikle ilgili sorunlar, orta yaş bunalımları gibi önemli duygusal kaoslar sebebiyle de kişi terapiye ihtiyaç duyabiliyor.
Terapi sırasında yaşanan aktarım ve paylaşımlar hem kişiyi rahatlatabilir, hem de ona sorunlarını farklı ve uzman bir perspektiften görme şansı tanıyabilir. Elbette ki; dertlerin hiç biri sihirli bir değnekle ortadan kalkmıyor ancak tarafsız bir gözle size bakılması ve en önemlisi de bu sorunları sadece sizin yaşıyor olmadığınızı idrak etmek belki de çözümün başlangıcını oluşturabilir.
Psikolojik terapinin işe yarayıp yaramaması, kişinin ne kadar iyileşmek istediğiyle doğru orantılıdır. Yardım istemek ve iyileşmeye hazır olmak bence son derece kayda değer adımlar. Bu yüzden gerçekten ciddi anlamda yaşamdan ve mutluluktan kopmayı beklemeden, sorunlarımızla yüzleşebilmeli ve işbirliğine açık olabilmeliyiz. Hepimize mutluluk dolu günler dilerim.